Pazartesi, Temmuz 03, 2006

Srebrenica’da gerçekten bir katliam oldu mu?

Srebrenica’da gerçekten bir katliam oldu mu?
SoL Sayı: 240 - Ekim 2005

Haziran Ayı başında, La Hey’deki Yugoslavya Savaş Suçları Mahkemesi’nde kanıt olarak gösterilen bir video kaydı televizyon ekranlarımızı uzun süre işgal etti. Her ne kadar video görüntülerinin gerçekliği ile ilgili çeşitli soru işaretleri olsa da (Örneğin görüntülerdeki Sırp askerlerinin üniformalarındaki işaretlerin eksik veya yanlış olması gibi) bu görüntüler “Sırp vahşetinin” delillerinden biri olarak genel bir kabul gördü.Video kaydında Srebrenica’nın Sırp birliğince ele geçirilmesi sırasında esir alınan 6 kişinin nasıl vahşice öldürüldüğü gösterilmekteydi. Bu görüntüler, 11 Temmuz 1995’te Srebrenica’da gerçekleştirildiği iddia edilen soykırımın bir kanıtı olarak kabul edildi. Peki gerçekten iddia edildiği gibi bir soykırım olmuş muydu?Bu soruya bir cevap vermek için, öncelikle kısa bir tarihsel hatırlatma yapmak yerinde olacaktır. 1991 yılında Hırvatistan ve Slovenya’da merkezi Yugoslav hükümetine karşı gösteriler yapılmaya başlandı. Aynı yılın sonlarına doğru bu iki ülkenin bağımsızlık ilanı Federal Almanya tarafından tanındı. Bu iki parça cumhuriyetin bağımsızlık süreci Bosna-Hersek’teki Boşnak ve Hırvatlar’a kendi bağımsızlıklarının ilan etmek için cesaret verdi. 1992 yılı Mart ayında bu iki halk grubu bir bağımsızlık referandumu düzenlediler ve sonuç yüzde 100 ile Federal Yugoslavya’dan bağımsızlık ilanı yönünde oldu. Ancak, bu referandumun hukuki (de jure) olarak bir geçerliliği bulunmamaktaydı; çünkü Bosna-Hersek anayasasına göre federal cumhuriyetten ayrılmak gibi önemli kararların alınabilmesi için her üç halk grubunun oy birliği gerekmekteydi. Ancak nüfusun yaklaşık üçte birini oluşturan Sırplar referandumu boykot etmişlerdi. Bu referandumun hukuk dışı olmasına rağmen, Bosna-Hersek’in bağımsızlık ilanı kısa bir süre içinde Washington ve Bonn tarafından tanındı ve üç buçuk yıl süren, binlerce insanın hayatını kaybetmesine neden olan kanlı savaş başlamış oldu.Ülkemizde ve dünyanın genelinde yaygın olan, Avrupa ülkeleri bu savaşı durdurmak için bir şey yapmadı yönündeki suçlama aslında yanlıştır; çünkü başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkeleri savaşın başlamasından önceki süreçten itibaren bu savaşın tarafı durumundaydılar. Almanya’nın, Hırvatistan ve Slovenya’nın bağımsızlık ilanını hemen tanıması ve daha sonraki süreçteki politik tavrı savaşın başlamasında önemli bir rol oynamıştır. Ayrıca Avrupalı devletlerin Birleşmiş Milletler’in silah ambargosuna rağmen Hırvatistan üzerinden yürüttükleri silah kaçakçılığı (Hırvatistan, bu kaçakçılıktan yüzde 20-50 arası bir komisyon almaktaydı) bu devletlerin aslında etkisiz kalmadıklarını, bizzat sürecin içinde olduklarını göstermektedir. Dünya kamuoyunda birbirine düşman olarak algılanan Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve İran da silah kaçakçılığı işinde sıkı bir işbirliği içindeydiler. Suudi parasıyla Türkiye ve İran’dan satın alınan silahlar Iranair’e uçaklarla bölgeye taşınmaktaydı. Başlarda bu silahların Bosna-Hersek’e ulaştırılmasını Bin Ladin liderliğindeki mücahitler yapmaktaydı. Osama Bin Ladin, Saraybosna’da Aliya İzzetbegoviç’in başkanlık sarayında Alman gazeteci Renate Flottau ile yaptığı görüşmede Bosna’ya savaşmak için gönüllüleri nasıl getirdiğini gururla anlatmıştı. Ancak daha sonra ABD silah taşıyan Iranair uçaklarının korunması, desteklenmesi ve silahların bölgeye ulaştırılması işini tamamen kendi organize etmeye başladı.Peki, başta ABD ve Almanya olmak üzere emperyalist ülkelerin Yugoslavya’ya ilgisi nereden kaynaklanmaktadır? Bölgede daha uzun bir geçmişi olan Almanya üzerinde durmak istiyorum.Bilindiği gibi 1871 yılında Prusya önderliğinde Alman Birliği kurulduktan sonra, sanayileşme sürecinde geç kalan ve dolayısıyla hammadde kaynaklarını ve pazar olabilecek bölgeleri İngiltere ve Fransa’ya kaptıran Almanya, bu yarışta yer almak için üç bölgede sömürgeleştirme faaliyetlerinde bulunmuştur. Uzakdoğu Asya, Orta Afrika ve “Drang nach Osten” politikası kapsamında Hindistan’a uzanan coğrafya. Hindistan’a uzanan coğrafya Almanya’ya hem hammadde ve pazar olanakları sağlayacak hem de İngiltere rahatsız edilmiş olacaktı. Bu proje kapsamında inşa edilen Berlin-Bağdat demiryolunun önemli duraklarından biri de Belgrad idi. Ayrıca Yugoslavya coğrafyası üzerinden Akdeniz’e açılmak da mümkün olmaktaydı. Ancak 19. yüzyılın başından itibaren güçlenen Sırp ulusçuluğu ve aynı yüzyılın sonunda kurulan bağımsız Sırbistan Krallığı, Almanya’nın bu planlarını uygulamasının önünde bir engel oluşturmaktaydı. Birinci Dünya Savaşı’nın ilk kıvılcımının Yugoslavya coğrafyasında çakılmış olmasına şaşmamak gerekir.Almanya, Birinci Dünya Savaşı sonrası süreçte Weimar Cumhuriyeti döneminde daha uzlaşmacı bir politika sergileyerek, Hitler ile beraber de militarist tonların daha öne geçtiği bir politika izleyerek eski sınırlarına yeniden ulaşma ve bir yaşam alanı (Lebensraum) yaratma projesini sürdürdü.İkinci Dünya Savaşı sırasında Yugoslavya toprakları yine Almanya’nın hedefiydi, ancak özellikle komünist direnişçiler sayesinde bu coğrafya Almanya için zorlu bir savaş alanına dönüştü. Ama belki de 1990’lardaki çözülme sürecinin hızlanmasını hazırlayan bazı nefret tohumları da bu yıllarda atılmış oldu.Resimlerde de görülebileceği gibi, Bosnalı Müslümanlar Alman Ordusuyla sıkı bir işbirliği içindeydiler.Hırvat Ustaşi hareketi de Alman kontrolündeki kukla Hırvatistan hükümetini kontrol etmekteydi.Profesör Edmond Paris’e göre faşist Ustaşi hareketi 1941-45 yılları arasında 750.000 Sırp, 60.000 Yahudi ve 26.000 Çingene’nin ölümünden sorumludur. Bu ölümlerin neredeyse hepsi Zagreb’in 100 km güneyinde UNS (Ustaska Narodna Sluzba,Hırvat Özel Polisi)’nin kontrolünde bulunan Jasenovac toplama kampında meydana gelmiştir. Bu kampa gönderilen erkeklerin çoğu ölmüş, kadınlar Almanya’ya zorunlu çalışma için gönderilmiştir. 1990’lı yıllardaki Almanya’nın politikası daha barışçıl gösterilmeye çalışılsa da aslında temel politik hedefler aynıdır. Zaten alman politikacılar da bunu açıkça söylemektedirler. Şu an Bavyera Eyaleti başbakanı ve CDU’nun kardeş partisi CSU’nun lideri olan Edmund Stoiber 5.8.1992 tarihli Fürstenfeldbrucker Neueste Nachrichten’de şunları söylemştir: “ (Helmut) Kohl , Kaiser Wilhelm ve Hitler’in ulaşamadığı hedefleri tamamladı. Almanya, İsviçre ve Avusturya arasında sınırlar kalktığında, almanca konuşan kültür bölgesi yeniden bir araya gelecektir.” Klaus Kinkel (eski dışişleri bakanlarından)’in daha açık konuştuğunu söyleyebiliriz: “Birbirine paralel iki görev bulunmaktadır: içerde yeniden bir halk olmak ve dışarıda daha önce iki kez başarısız olduğumuz şeyi gerçekleştirmek.” (FAZ 19.3.1993)Federal Alman Savunma Bakanı Struck’un balkanlar ile ilgili sözleri ise Almanya’nın bölgeye olan ilgisini açıkça ortaya koymaktadır: “Evet, Balkanlar bizim arka bahçemiz.Evet, bizim orada korunması gereken çıkarlarımız var. Evet, askeri güç bizim (o bölgede) çıkarlarımızı korumak ve değerlerimiz yerleştirmek için kullanacağımız bir araçtır … “ 30.06.2001 Die WeltTarihsel süreci kısaca anlattıktan ve Almanya’nın bölgeye olan ilgisini ortaya koyduktan sonra Srebrenica’da gerçekte neler yaşandı sorusuna cevap aramaya başlayabiliriz.La Hey’deki Birleşmiş Milletler Savaş Suçları Mahkemesi’ne göre Srebrenica’da olanlar bir katliamdı. Mahkeme’ye göre, 6 Haziran 1995 tarihinde Bosna-Sırp birlikleri Hollandalı askerlerin konuşlandığı Srebrenica Koruma Bölgesine saldırıya geçtiler. Saldırı 11 haziran 1995 tarihine kadar sürdü. Saldırı sırasında şehirde bulunan kadınlar, çocuklar ve yaşlı erkekler iki gruba ayrılarak şehirden ayrılmayı denediler. İlk grup Srebrenica Koruma Bölgesi içindeki Potocari’ye 12 Haziran 1995’te vardı, ancak Bosna-Sırp birlikleri burada kadın, çocuk ve erkekleri birbirinden ayırdılar ve erkelerin çoğu katliama tabi tutuldu. Üçte biri silahlı olan 15.000 kişilik bir mülteci grubu ise orman içinden Tuzla’ya doğru yola çıktılar, ancak Sırp bölgesinden geçerken Bosna-Sırp kuvvetlerinin saldırısına uğradılar. Bir çoğu esir alındı ve öldürüldü. Ancak, mahkemede savcılık kaç kişinin öldürülmüş yada kaybolmuş olabileceğine dair bir sayı vermemiştir. Uluslararası Kızıl Haç teşkilatının verilerine göre bu sayı 7300 civarındadır.Belgrad Üniversitesi’nden Profesör Milivoje Ivanisevic’e göre kayıp listesindeki 500 kişi çatışmalar sırasında ölmüştür. Ayrıca yine kayıp listesinde adı geçen 3.010 kişinin adlarına OSCE’nin 1997’de düzenlediği seçim listelerinde rastlanmıştır. Bosna Sırp Cumhuriyeti Araştırma Komisyonu üyesi Darko Trifunovic kayıp listesinde adı geçen 3.381 kişinin doğum tarihlerinin listede yer almadığını belirlemiştir. Kayıp sayısını başka medya organları gibi 1999 yılı sonbaharında 7000 olarak veren alman Spiegel dergisi bu sayıyı 2000 yılı yazında 3000’e indirmiştir. 1996 yılında Spiegel dergisi katliamın yapıldığı günün bir sonrasında bölge üzerinde Amerikan casus uçaklarının uçtuğunu ve eski fotoğraflarla yapılan karşılaştırmalar sonucu bir çok toplu mezarın tespit edildiğini yazdı, ancak Savaş Suçları Mahkemesi bölgede (Branjevo) 132 ceset bulabildi. Bosna Sırp Cumhuriyeti Araştırma Komisyonu üyesi Darko Trifunovic, katliam yapıldığı iddia edilen bölgelerden Karakaj’da yaptığı incelemede, adı geçen bölgede okullarda günlük derslerin aksamadığını ispatlayan ders çizelgelerini buldu. Bölgede 7000 değil de 132 veya daha farklı bir sayıda insanın öldürülmüş olması yaşananların korkunçluğunu değiştirmemektedir. Dikkat çekmek istediğim nokta yaratılan yanlış bilgilendirme sürecinin sonuçlarıdır. Srebrenica olayı o zamana kadar iç kamuoyunun baskısıyla Alman askerlerini bölgeye gönderme amaçlarını başaramayan Sosyal Demokrat-Yeşiller hükümetine gerekli bahaneyi yaratma işlevi görmüştür. Srebrenica’ya kadar Alman askerlerinin Bosna’ya gönderilmesinin yanlış oldugunu söyleyen Alman Dışişleri Bakanı Fischer, Srebrenica’yı Sırp faşizminin sembolü ilan etmiş ve Srebrenica sonrası Alman askerlerinin Bosna’ya gönderilmesine artık karşı olmadığını açıklamıştır.Fransız Parlamentosu’nun 2001 yılında açıkladığı Srebrenica raporu ve Srebrenica’nın Bosna-Sırp kuvvetlerinin eline geçmesinden önce Soysal Demokrat Parti’nin il başkanı olan Hakija Meholjic’in yaptığı açıklamalar ise Srebrenica’nın başka bir yönünü ortaya koymaktadir. Fransız Parlamentosu’nun raporuna göre, 1993 yılında BM Genel Sekreteri Kofi Anan, Aliya İzzetbegovic’e , NATO müdahalesinin ancak Sırplar Srebrenica’ya saldırıp orada en az 5000 kişiyi öldürürlerse mümkün olabileceğini söylemiştir.Hakija Meholjic, 1993 yılı Eylül ayinda Saraybosna’da katıldığı bir hükümet toplantısında Aliya İzzetbegoviç’in NATO müdahalesinin ancak Bosna-Sırplarının Srebrenica’ya saldırması ve 5000 kişi öldürmeleri durumunda gerçekleşebileceğini açıkladığını söylemiştir. Kofi Annan’ın ve Clinton’un 1993 yılında söyledikleri 1995 Temmuz ayinda gerçekleşti. Bosna-Sırp Kuvvetleri Srebrenica’ya saldırdı, 7000 civarında insanın katledildiği yönünde medya da bir propaganda yapıldı ve sonrasında NATO saldırısı gerçekleşti. Srebrenica’da ölen insan sayısının yanı sıra sorgulanması gereken bir noktada aynı zamanda Milosevic’in mahkemede kullandığı savunma argümanlarından biri olan bir durum daha mevcut. Bosna-Sırpları iddia edildiği gibi Yugoslavya’nın emri altında mıydı? Ama üstünde durulması gereken en öneli nokta tabi ki emperyalizmin balkanlardaki faaliyetleri olmalıdır.


KAYNAKÇA

Elsaesser, Jürgen Kriegslügen, Kai Homilius Verlag ,Berlin 2004

Die wichtigsten Verdächtigen des 11. September waren Bundesgenossen der NATO auf dem Balkan (I). junge Welt, 11.09.2004

Srebrenica: "Leichenzahlen werden manipuliert" junge Welt, 11.07.2005

Das Video der Skorpione junge Welt, 08.06.2005

Schütz, CathrinDie NATO-Intervention in JugoslawienHintergründe, Nebenwirkungen und Folgen ,Braumüller Wien 2003

http://www.srpska-mreza.com/Bosnia/Srebrenica/index.html

http://www.srpska-mreza.com/handzar/handzar.htm

http://www.srpska-mreza.com/library/facts/muf-han.html

http://www.srpska-mreza.com/library/facts/mufti.html


Emre Ertem

1 yorum:

Richard (nickname) dedi ki...

Truth about DARKO TRIFUNOVIC - Serbian Self-Proclaimed "Terrorism Expert", Identity Thief, and Srebrenica Genocide Denier

On March 12 2002, Ministry of Foreign Affairs of Bosnia & Herzegovina (comprised of Bosniaks, Serbs, and Croats) fired Darko Trifunovic from B&H diplomatic services due to his involvement in document forgery.

Only after expulsion from the diplomatic service of Bosnia & Herzegovina, Darko Trifunovic became self proclaimed "expert on terrorism" writing mostly against Bosnia and Herzegovina and labeling anybody who criticized him as "Al Qaeda terrorist."

As an experienced document forgerer and identity thief, he offered his services to defense teams of various indicted Serb war criminals at the International Criminal Tribunal (ICTY).

In 2001, he stated for B92 he even had evidence that indicted war criminal Radovan Karadzic (who on numerous occasions threatened the total destruction of Bosniak Muslim population of Bosnia-Herzegovina) obeyed Geneva Convention. It would not be surprising to learn that Darko Trifunovic forged and submitted those kinds of documents for defense teams of many indicted Serb war criminals.

Here is an archived press release from the Ministry of Foreign Affairs, quote:

Ministry of Foreign Affairs of Bosnia and Herzegovina adopted the decision on suspension of Darko Trifunović, who has worked at the MFA BiH since 2 April 2001, performing diplomatic function - the First Secretary at BiH Mission to UN. In accordance with the rules of service, Trifunović will be deprived from BiH diplomatic passport and he will be unable to obtain a travel document for his return to BiH, since it is about the man who falsified BiH

citizenship.

Following the conclusion of BiH Council of Ministers to review citizenship of all employees in state service bodies, Ministry of Foreign Affairs of BiH asked from the Ministry of Civil

Affairs and Communications of BiH to review the way in which Trifunović gained BiH citizenship in 1996.

By the review, it was established that Trifunović cancelled his registration on 27 March 1996 from the register of residence in Belgrade, where he was born, and on the same date he registered in Brčko. According to the fictive residence, he obtained ID card of BiH on the same date.

Since the procedure of the issuance of ID card was illegal, Police Service in Brčko District cancelled residence and BiH ID card, Decision dated 25 February 2002.

On the basis of these facts, Ministry of Civil Affairs and Communications of BiH, in accordance with legal procedure deprived Trifunović from BiH citizenship. Results of several months' investigation as well as documentation that prove the conclusions will be submitted to the competent prosecutor's office that will adopt decision on possible criminal charge and judicial prosecution against Darko Trifunović.

After a multi-ethnic and multi-religious group of Muslim, Christian and Jewish journalists from Bosnjaci.net Magazine criticized Darko Trifunovic for Srebrenica Genocide denial, he sent them threatening messages and labeled them as terrorists. For Srebrenica genocide victims, he stated: "I wish Mladic killed them all." Soon after, Bosnjaci.net was brought down due to hack attack (known as Denial of Service attack) from sympathizers of Darko Trifunovic's extremist ideology. Darko Trifunovic blamed Muslim, Christian and Jewish reporters for fabricating E-mail against him, however, as influential Srebrenica Genocide Blog reported, quote:

Contrary to Darko Trifunovic's claims published at "Serbian Unity Congress" website in which he alleges that information against him was "fabricated," the fact of the matter is that he was the author of an E-mail in which he stated: "I wish Mladic killed them all." We got in touch with contributing authors Haris Djapic and Alan Jusufovic and asked them to provide "Full Header" copy of Darko Trifunovic's E-mail. Then we compared IP# of that E-mail with IP# of several other E-mails in which Darko Trifunovic threatened to the New York based magazine. The IP# was the same. Due to confidentiality reasons, we will not release IP#; however, we have forwarded this information to Bosnjaci.net and requested inclusion of this information into FBI investigation of recent threatening E-mails coming from Darko Trifunovic (his E-mail is publicly listed at the Serbian Unity Congress web site).

The public should exercise caution in dealing with Darko Trifunovic, his extremist supporters and his published writings. Darko Trifunovic has been discredited by respected journalistic agencies in the past. According to the "Freedom of Speech in South East Europe:

Media Independence and Self-Regulation" (ISBN 978-954-9396-05-8) published by the South East European Network for Professionalization of Media, quote:

An exemplary manipulation article can also be found on p. 2 on March 9 entitled ‘Abuse of religion and faith’ by D. Majstorovic. It reports that Darko Trifunovic, portrayed as “leading Serb expert for international terrorism” from the Belgrade Security Faculty, in one of his recent “lectures beforemembers of the US Congress” stated that radical Islamists from all over the world, who have been assigned in all almost all European states upon order of the terrorist network Al Q’Aida, abuse religious facilities and use them for spreading their fundamentalist-like ideas.

Reportedly, Trifunovic also “warned that Kosovo and Metohija and BiH are unfortunately brimming with persons likeTalovic (Sulejman, 19-year old from BiH who killed 5 people at Salt Lake City recently) and Bektasevic (Mirsad, sentenced to 20 years prison term for planning terrorist attacks in BiH), mostly thanks to people from the top authority, who at some point inthe past brought the most brutal terrorists of the present time to these regions. Hereby he refers to “Haris Silajdzic”, aprominent Bosniak politician.
Although attributed to an “expert” thus fulfilling the formal requirements of the Press

Code, these absolutely wild speculations presented as “serious” information are an insult to logic first, Bosniaks second. (Sulejman Talovic was Bosnian American, but his crime was much the same as earlier Columbine crimes, or a subsequent massacre by a Korean American – work of teen angst. Confounding him, a wannabe terrorist Bektasevic, and bringing them in context with a legaland legitimate political representative is a sign of uttermalevolence and lack of elementary ethics).

For more, visit Darko Trifunovic Blog @ http://darko-trifunovic.blogspot.com